Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, DEM Parti İmralı Heyeti üyesi ve milletvekili Pervin Buldan‘ın “sürece dair düşmanlık güden medyanın susuturulması” isteğine ilişkin olarak yorum yaptı. İsim vermeden yazısında gönderme yapan Uçum, “Bazı çevreler kendi cephesinden karşı tarafın dilinden şikayet ediyor, niye engel olunmadığından yakınıyor. Kendi açılarından haklı da olabilirler. Ancak burada hem demokrasiden yana olup hem de antidemokratik uygulama istemek gibi bir çelişki ortaya çıkıyor” dedi.
DEM Parti İmralı Heyeti üyesi ve milletvekili Pervin Buldan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, medyanın sürece dair diline ciddi eleştirileri olduğunu belirterek, “Birçok kanalın ve yorumcunun geçmişteki düşmanca dili sürdürdüğünü ve bu çevrelerin derdinin çözüm ve barış olmadığını, hamaset ve düşmanlık olduğunu açıkça ifade etti. Bütün bunları iyileştirmek, ortadan kaldırmak yine iktidarın görevi” ifadelerini kullanmıştı. Mehmet Uçum, Terörsüz Türkiye sürecine ve Pervin Buldan’ın iktidardan “talebine” ilişkin olarak gönderme yaptığı bir yazı kalem aldı. Uçum’un “Pazar yazısı” başlığında sosyal medyadan yayımlanan yazısı bugün AA’da yayımlandı.
Pervin Buldan medyaya müdahale çağrısı yaptı: Öcalan medyanın dilinden rahatsız, sürecin aleyhine yorumlar iktidarın meselesi, çünkü medya AKP’nin elinde!
Uçum, “Terörsöz Türkiye” sürecini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM açılış konuşmasından sonra MHP lideri Bahçeli’nin elini sıkmasıyla başladığını ifade etti. Uçum, bu süreci “Geçiş süreci” ve “Demokrasiyi geliştirme süreci” olarak iki ana aşamaya ayırdığını belirtti. “Geçiş sürecinin” bölgedeki bütün Kürtler’e yönelik bir süreç olmadığını söylerken, “Dolayısıyla buradaki öznelerin, Kürtlerin tamamının temsilcisi olarak kabul edilmesi ve Kürtlerin tamamına yönelik konuşulması da asla söz konusu değildir. Tersi de doğrudur. Farklı siyasi mecraların temsilcilerinin, terörün ve şiddet siyasetinin sona erdirilme sürecinde, Öcalan ve iradesine tabi olanlar dışında, özne olması mümkün değildir” ifadelerini kullanması dikkat çekti.
Komisyon’un kurulmasından bu yana çeşitli siyaset kulislerinde ve kamuoyunda sürecin, “yeni anayasa” üzerinden yürütülmemesi gerektiğine dair tartışmalar vardı. İktidar kanadından sürecin, “yeni anayasa” hazırlıklarından bağımsız olduğunu ifade eden demeçler verilirken Uçum, “Büyük bir hukuk reformu ve yeni anayasa perspektifiyle yürüyecek bu süreç, geçiş sürecine yapıcı olarak etkin destek veren tüm demokratik kesimleri öne çıkarır. Geçiş sürecinin öznelerini de ülkenin demokratik siyasetinde çok etkili ve kapsayıcı bir noktaya taşır” dedi.
Uçum’un AA’da yayımlanan yazısı şu şekilde:
İki ana aşama
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1 Ekim 2024 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış konuşması ve aynı gün Sayın Devlet Bahçeli’nin tokalaşma ve diyalog hamlesiyle resmen başladığı kabul edilen Terörsüz Türkiye yürüyüşü bir yılı tamamladı.
Bu zaman zarfında birçok adım atıldı ve birçok konu netleşti. Elbette bundan sonra gidilecek daha çok yol, ulaşılacak daha fazla hedef var. Ancak açık olan şu ki Türkiye’nin yükseliş çağını hazırlayacak bu dönemin iki ana aşaması vardır.
Bunlar geçiş ve demokrasiyi geliştirme (ilerletme) süreçleridir. Bu iki ana aşama asla iç içe geçmemelidir. Diğer deyişle ‘Terörsüz Türkiye’ye Geçiş Süreci’ ile ‘Demokrasiyi Geliştirme Süreci’ ayrı ayrı ele alınmak zorundadır.
Nitekim TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarında bu iki sürecin niteliksel olarak farklı değerlendirildiği tespit edilebilir. Dinleme faaliyetinin tamamlanmasıyla birlikte geçiş süreci hukukuna ilişkin raporun hazırlanacağı ifade ediliyor. Ancak bundan sonra demokrasiyi geliştirme perspektifine ilişkin siyasi ve hukuki bir rapor hazırlamanın Komisyonun son faaliyeti olacağı anlaşılıyor.
Konular ve özneler
İki ana aşama yaklaşımı konu ve özne bakımından doğrudur:
Konular:
Geçiş süreci;
– Devlet İnisiyatifiyle başlayan,
– Devlet Politikası olarak yürüyen bir süreçtir.
– Geçici özelliğe sahiptir.
Demokrasiyi geliştirme süreci;
– kesintilere uğramasına rağmen seksen yıllık bir tarihi olan
– halkın talep ve ihtiyaçlarıyla öne çıkan,
– halka dayalı demokratik siyasetle ilerletilen ve
– geçiş süreci tamamlandıktan sonra yeni bir aşamaya geçecek olan,
– halk inisiyatifli dinamik bir demokrasi programıdır.
– Daimi özelliğe sahiptir.
Dolayısıyla her iki sürecin konularını belirlerken bu niteliksel farkları dikkate almak gerekir.
Geçiş sürecinin konusu
Konu bakımından geçiş süreciyle ulaşılmak istenen yer Terörsüz Türkiye’dir. Terörün kesin ve devamlı surette sona erdirilmesidir. Bu hedefin hem Öcalan hem de örgüt tarafından benimsendiği açıktır. 27 Şubat Deklarasyonu, fesih kararı ve silah yakma eylemi de bunun delilleridir. Sınırları belli olan bu süreçte demokrasiyi ilerletmeye ilişkin her konunun ve uygulama süreçlerine ilişkin her talebin dikkate alınması söz konusu olamaz. Gündeme taşınan konular ve taleplerin hepsi geçiş süreci hukuku çerçevesinde değerlendirilemez. Böyle bir zorlama, geçiş süreci hukukunun unsurlarının doğru ve net tespit edilme çalışmasına ciddi zarar verir.
Geçiş sürecinin ihtiyaçları, münfesih terör örgütünün aktif ve destek unsurlarının ceza ve infaz konuları ile ülke dışında kalması gerekenler hariç toplumsal ve ekonomik hayata katılım ve bütünleşme konularıdır. Bu konuları kapsayan bir kanunun ivedilikle ve olabildiğince geniş bir mutabakatla çıkması son derece önemlidir.
Bu noktada geçiş süreci kanunu dediğimiz bu kanunun ifade edilen ‘tekillik, özgüllük, kapsayıcılık, bütüncüllük’ niteliklerine sahip olması, tek-geçici ve özel bir kanun olmasıyla sağlanabilir.
Demokrasiyi geliştirme sürecinin konusu
Demokrasiyi geliştirmek Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ifadesiyle ‘Daha fazla demokrasiyi, daha fazla özgürlüğü, daha etkin devleti amaçlayan reform programını’ hayata geçirmektir. Bu bağlamda kapsamlı hukuk reformları ve yeni anayasa hedefi gündemdedir.
Demokrasiyi ilerletecek tüm hususlar, uygulamaya ilişkin tüm geliştirici talepler bu sürecin konusu olacaktır. Bu sürecin konuları ve talepleri geçiş sürecinin şartına dönüştürülemez, önüne çıkarılamaz. Unutulmasın ki geçiş sürecinin tamamlanması bir son değil başlangıç olacaktır.
Özneler
Gerek Türkiye’de gerekse bölgede Kürtlerin siyasi temsilinde asla bir tekel yoktur, tam tersine siyasi temsil çeşitliliği vardır. Bu realite, yaşadığımız dönemi doğru anlamak ve geçiş süreci ile demokrasiyi geliştirme süreci arasındaki niteliksel farkları net görmek için son derece önemlidir.
Geçiş sürecinin özneleri
Geçiş süreci, terörün ve şiddet siyasetinin sona ermesini hedeflediği için devletin faaliyeti çerçevesinde buradaki özneler;
– münfesih örgütün kurucusu Öcalan,
– Öcalan’ın iradesine bağlı olarak fesih ve kesin silah bırakma kararının verilmesini sağlayan yönetici yapı ile
– içeride ve dışarıdaki bağlantılı siyasi ve sosyal mecralardır.
Dikkat edilirse buradaki öznelerle yürütülen geçiş süreci, gerek Türkiye’deki gerekse bölgedeki Kürtlerin tamamına yönelik bir süreç değildir. Dolayısıyla buradaki öznelerin, Kürtlerin tamamının temsilcisi olarak kabul edilmesi ve Kürtlerin tamamına yönelik konuşulması da asla söz konusu değildir. Tersi de doğrudur. Farklı siyasi mecraların temsilcilerinin, terörün ve şiddet siyasetinin sona erdirilme sürecinde, Öcalan ve iradesine tabi olanlar dışında, özne olması mümkün değildir.
Özetle Kürtlerin siyasi temsilindeki çeşitlilik ancak demokrasiyi geliştirme sürecinde devreye girebilir. Terörün ve şiddet siyasetinin sona erdirilmesine ilişkin geçiş sürecinde bunun bağlamı yoktur.
– Demokrasiyi geliştirme sürecinin özneleri
Demokrasiyi geliştirme süreci; Türk milletinin, halkın ve toplumun tüm kesimlerinin talep ve ihtiyaçlarına ilişkindir. Dolayısıyla demokrasiyi geliştirme sürecinin özneleri;
– başta TBMM olmak üzere Türkiye’nin tüm kurumları,
– demokratik siyasi partiler,
– demokratik siyaseti tek meşru zemin gören tüm unsurlar,
– formel yapılanmalar,
– ağ örgütlenmeleri ve
– tüm bireysel ve kolektif kişilerdir.
Tabi demokrasiyi geliştirme sürecinde Türkiye’nin ve bölgenin tüm konularının artık Türkiye’nin ortak konuları olarak ele alınacağını öngörmek gerekir. O aşamada tüm konuların kimlik siyaseti değil ülke siyaseti üzerinden ve kapsayıcı bir şekilde değerlendirilmesi tek doğru yaklaşım olacaktır.
Büyük bir hukuk reformu ve yeni anayasa perspektifiyle yürüyecek bu süreç, geçiş sürecine yapıcı olarak etkin destek veren tüm demokratik kesimleri öne çıkarır. Geçiş sürecinin öznelerini de ülkenin demokratik siyasetinde çok etkili ve kapsayıcı bir noktaya taşır.
Dil konusu
Özellikle geçiş sürecinin dinamiklerini dikkate almayan söylemler ve görünürde fikri eylem olan bazı gösteriler son günlerde yine öne çıkartılmaya çalışılıyor. Bunlar niyetlerden bağımsız olarak geçiş sürecine fikri sabotajlar yapıldığı izlenimi veriyor.
Bazı çevreler kendi cephesinden karşı tarafın dilinden şikayet ediyor, niye engel olunmadığından yakınıyor. Kendi açılarından haklı da olabilirler. Ancak burada hem demokrasiden yana olup hem de antidemokratik uygulama istemek gibi bir çelişki ortaya çıkıyor. Buna dikkat edilmesi gerekir. Ayrıca sürece karşı olanlara baskı yapın ama sürecin yanında gibi durup fikri ve fiili sabotaj yapanlara bir şey yapmayın anlamına gelecek bazı izlenimler oluşturmaya da izin vermemek gerekir.
Bir de yapıcı ilişkilere ve görüşmelere rağmen yanlışların oluşmasına izin vermemek gerekir. Aksi halde niye bu görüşmeler yapılıyor diye düşünülebilir. Hele ‘Öcalan’a rağmen Öcalan’ı koruma’ yaklaşımı içinde olup geçiş sürecine öznel ön şartlar icat edenlerin ve bu yönde organizasyonlara girişenlerin durumu doğru değerlendirmesi gerekir. Öcalan’ın kendisi dahi sürece daha nitelikli katkı yapmak için koşullarını rahatlatmak dışında başka bir şart ileri sürmezken, birilerinin daha ileri taleplerle bunun üzerine gitmesi geçiş sürecine zarar vermekten başka bir sonuç doğurmaz. Öcalan’ın süreçteki yapıcı rolü daha iyi anlaşılmalıdır.
Geçiş sürecinin başarıya ulaşması için çaba gösteren tüm çevrelerin ve kişilerin bu sürecin dili konusunda da çok dikkatli olması son derece önemlidir. Fiili ve fikri sabotajlara karşı tedbir almak herkesin görevidir.” (AA)